12 Kasım 2012 Pazartesi

Nedir bu Tortiera?


“Tortiera” markasının bulunması, hayallerimizi gerçekleştirme yolunda attığımız ilk adım oldu. Ama marka bulma sürecimiz o kadar da kolay olmadı. Tam 2 ayımızı aldı!
Hayalimizi gerçeğe dönüştürmek için yola çıktığımızda, hayalimizi yansıtacak bir marka arayışına girdik. Sadece biz değil, tüm aile bireyleri ve ajans ekibi. Önce markamızın taşıması gereken özellikleri sıraladık:

Dikkat çekici olacak,
Kolay söylenebilecek,
Yazılışı ve okunuşu aynı olacak,
Akılda kalıcı olacak,
İşimizi yansıtacak,
Tescile uygun olacak,
Şık ve zarif bir logo tasarımına uygun olacak,
Pastacılık dünyasının renkli ve zarif kişiliğini yansıtacak,
İlgi alanlarımızla ilgili olacak,
Başka bir dilde farklı anlamlara gelmeyecek,
….. olacak…
…. olacak da olacak…..
……

Tabii marka sahibelerinden biri, yıllarca pazarlama-marka yönetimi alanında çalışınca, istediği kriterler de çok fazla oluyor; bu da marka bulunmasını iyice zorlaştırıyor.

Günler geceler boyunca yüzlerce marka çalıştık:

Tea&Pot Butik Kafe’de çay keyfi yaparken, Starbucks’ta kahve içerken, markette alışveriş yaparken, yemek yerken, televizyon izlerken, tam uykuya dalmak üzereyken aklımıza bir marka gelmişken, bir film izlerken, bir kitap okurken… Öyle ki şarap eşliğinde aile içinde saatler süren beyin fırtınaları bile düzenledik. Mitolojiden girdik, tarihten çıktık. Pastacılık terimlerinden tarihe uzandık. Türkçe sözlüğün her bir kelimesini tek tek inceledik. Sözcüklerden terimlerden markalar türettik. Sektördeki yerli ve yabancı yüzlerce, belki de binlerce marka inceledik.

Tam “bu marka oldu işte!” derken, TPE’den tescil durumunu kontrol ettik, hayal kırıklığına uğradık J Sonra farklı bir yöntem denedik; bildiğimiz diğer dillerde İngilizce, Fransızca ve İtalyanca sözlük okumaya başladık. Yine yeni yeni sözcükler türettik, ama içimize sinen ya da tescile uygun bir şey bulamadık. Ta ki İtalyanca-İngilizce sözlükte “Tortiera : Baking tin” kelimesiyle karşılaşana dek.

“Evet, markamız işte bu!!!” dedik, ama bu kez fazla umuda kapılmak da istemedik. Hemen gerekli araştırmaları, kontrolleri yaptık, yaptırdık ve logo tasarımı içi Ideart’ın yolunu tuttuk.

Turusan ve Cüneyt’e hayallerimizi anlattık. “pembiş bir logo istemediğimizi!” de özellikle belirttik. 10 gün sonra Cüneyt logoyu gönderdiğinde, ikimiz de bilgisayarın önünde kalakaldık:

O da ne? Pembe bir logo!

Hemen telefona sarıldık tabi. Cüneyt bu logonun pembe olmadığını bize ne kadar anlatmaya çalışsa da ikna olmadık. Ancak logoyu tasarım ekranında görünce, renk katalogları ile karşılaştırınca, logomuzun pembe değil de kırmızının bir tonu olduğuna inandık J ve logomuzu çok ama çok sevdik. Çevremizden de hep çok güzel yorumlar alınca, doğru bir karar verdiğimizi anlıyoruz. Cüneyt ve Turusan’a da bu güzel çalışmaları için çok teşekkür ediyoruz J

Bakalım Tortiera’nın doğuş hikayesinden sonra, birlikte neler yaşayacağız…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder